Berra Mihriban ÖRENCE | Bir Paket Umut

Bu yazı Yeşilay tarafından her yıl düzenlenen Sağlıklı Nesil Sağlıklı Gelecek Yarışmasının Öykü dalında İlçe 1. si seçilmiştir. 28.06.2021

Yutulan bir hap, içine çekilen bir nefes. Her şey bu kadar kolayken nasıl sonuçları bu kadar ağır olabiliyor ki? Kulaklarda yankılanan sesli müzikler, birbirine karışmış kokular belki bir yutkunuş.

Tik tak tik tak tik tak. Ne gözlerim kapanmak biliyordu ne de saatim susmak. Ne zamandır uyumaya çalışıyordum bilemiyorum. Belki saatlerdir belki de günlerdir. Canım acıyordu ama vücudumun belli bir yeri acımaktan çok tamamı şeffaflaşıyor, kayboluyor gibiydi. Aynı zamanda her şey için çok yorgun ve mutsuzken aklımda olan şeyi elde etmek için yüzlerce kilometre gidebilir hatta yoldayken heyecanlanabilirdim. Bugün ayın kaçıydı, günlerden neydi, saat kaçtı… Nasıl başlamış, nasıl devam etmiş ve nasıl bırakabilecektim? Belki de hiç bırakamayacaktım. Belki de bırakmam gereken şey o değil, çok daha genel bir şeydi. İnsan kendisini o kadar çaresiz ve yorgun hissediyor ki. Sanki hiç olmak için doğmuş gibi. Denesen bile zaten başaramayacakmışsın gibi. Denemek istemediğimden ya da denemekten korktuğumdan değil. Eninde sonunda başarısız olacağımı ve koşa koşa ona geri döneceğimi bildiğimden.

Bazı imkansızlıklardan dolayı başlar ve kurtulmak istediğinizde daha çok imkansızlıklarla karşılaştığınızdan dolayı bırakamazsınız. Önünüze çıkan imkansızlıklara her gün başka bir tane daha uydurursunuz hatta. Daha da büyütürsünüz gözünüzde. Başlarda her şey iyidir ya da sadece öyle gelmiştir. Sonradan olayların farkına varmışsınızdır. Her sabah kalktığında kimse istemez böyle görünmeyi, böyle hissetmeyi. Hatta bir zaman sonra kullanmadan nasıl hissettiğini de unutur insan. Birisi her gün yaşadığı durumun kötü bir yere çıkacağını bile bile yine de umut arar mı kullandıklarıyla? Bile bile yapan birçok kişi tanıdım. Devam etmek isteyen, sürünen, yarını görüp umutla başlayabilmek için tekrardan kullanan. Belki de yaşamam gerektiği kadar yaşamış, yaşamaya çalışmak için çabalamışımdır. Aynı zamanda her şeyden vazgeçebilecek gibi hissederken kendimi bu düşüncemden vazgeçirebilecek küçücük bir umut kırıntısı ararken buluyorum şu aralar. Hayatta çok şanslı doğmuşsunuzdur ya da çok şanssız. Hayattaki tercihlerinden çok hangi şartlarda dünyaya geldiği önemlidir insanın hayatının işleyişi için. Kalktım, bugün de kalktım. Beni ona muhtaç hale getiren dünyaya karşı dün kalkamamıştım ama bugün kalkabilmiştim işte. Belki bir arkadaşım bugün benim yaptığımı yapamamıştı, sadece onu kaldıracak birisine ihtiyacı vardı ve o kurtarıcısını beklemeyi tercih etmişti.

Bugün günlerden salıymış meğer. Dışarıda esen soğuk rüzgâr, kuş cıvıltıları ve açan çiçekler nasıl her gün devam ettirebiliyordu işlerini? Onların da yorulup yapmak istemediği oluyor muydu acaba? Elimi cebimden çıkardım. Soğuk rüzgâr ha? dedim içimden. Hisseden bir tenim vardı hala. Kanımın aktığı damarlarım vardı. Bir süre durdum o kaldırımda. Bileklerime baktım sanki yeni fark etmiş gibi. Sızlayan bileklerim yarılmışlar ve kan mı ağlıyorlardı yoksa hayal miydi bu? Ayırt edebilsem zaten kurtulmuş mu olurdum? Omzuma dokunan ani elle dağılmasaydım bir süre daha bakardım o yardım için bağıran bileklerime. “Bakar mısın yavrum?” dedi oldukça yaşlı gözüken bir teyze. Kafamı ona doğru çevirdiğimde yüzümü görüp suratını astı aniden. Nedenini anlayabilmiştim dersem yalan olur.

“Senin neden betin benzin atmış çocuğum? Aç falan mısın yoksa?..” hızlıca sıraladığı sözleri uğultuya dönüşürken düşüncelerimi toparlayamıyordum, sadece kocaman dindirilmesi gereken bir boşluk vardı içimde. Dışarı çıkmışken böyle bir olayla karşılaşmak yoluma gitmeme engel oluyordu. Şimdilik önemli olan tek şey de buydu, sevmemiştim. Dinlemediğimin farkına varan teyzenin duruşu değişti. Korumacı ama yine de hafiften kırılmış bir anne kuğuya benzettim hikayelerdekiler gibi. “Neyse ben şey diyecektim. Şu torbaları şuradaki eve taşımama yardım eder misin tatlım? Kapının önüne kadar getirmeme yardım etsen yeter.” Ben daha olayın farkına bile varamamışken elime tutuşturulan pazar poşetleriyle bir evin önünde buldum kendimi. Elimdeki poşetleri yere bırakırken önümdeki teyzenin sıcak gülüşü tuhaf hissettirmişti. Ben dünyada cezalandırılırken neden gülümsüyordu bana? Gülümsenebilecek bir halim yoktu ki benim. Omzumu sıvazladı ve teşekkür etti. Hatta içeriden birkaç şey getirip yemem için elime tutuşturdu. Bu olaylar yaşanırken birkaç dakika boyunca haplarımı doğrudan düşünmediğim aklıma geldi birden. Ama hatırlamıştım şimdi. İstiyordum. Ben ne için dışarıya çıkmıştım gerçekten? Düşmüş olan kapüşonumu çektim kafama. Ceplerimdeki ellerim sanki bu sabahki esen rüzgâr gibi soğuklardı. Bulutların üstünde yürüyor gibiydim ama bu tatlı bir yürüyüşten çok, aklımda dönen tek şey için ayaklarımın istemsizce fakat farkındalıkla vücudumun istediğini alabilmesi nedeniyle ezberledikleri yolu takip ettikleri bir yürüyüştü.

Kendime gelmem gerekiyordu fakat nasıl gelebileceğimi bilemiyordum. Çoğu insanın başaramadığı yolda başarabilenlerden birisi olacağımı kim söylemişti? İçim istiyorum diye bağırıyordu ama istememem gerekiyordu. Dayanamıyordum bu ses karmaşasına. Nasıl devam edebilecektim ki hem onsuz? Bulduğum ilk oturulabilecek yere oturdum. Etrafıma bakmadım bile. Çünkü nerede olduğumun farkına varsam bildiğim yoldan koşarak oraya gidecektim. Biliyordum işte. Benim de bugünü dünü gibi olan ve olacak insanlardan farkım yoktu, olmayacaktı da. Haşince çıkardığım telefonumda bu sefer hiç yitirmeyeceğim bir umut bulabildiğimi hayal ettim. Aslında ufacık bir umut bile yeterliydi benim için. Arattığım önemsiz sözcükler benim için o kadar önem arz ediyordu ki. Eski halimi, şimdiki halimi ve gelecek halimi düşündüm. Geçmişim pişmanlıklar, şimdiki hayatım boşluklarla doluydu. Hatta bir geleceğim var mıydı ki benim gerçekleşebilsin? Hayatımdakilerin eksiklikleri tarafından bu hale düştüğümü düşünen ben, onların dediği gibi gerçekten olaydaki ana sorumluydu belki de.  Kabullensem ya da kabullenmesem ne değişebilirdi ki sanki hayatımda? Tekrar ve tekrar internette bir umut bulmaya çalışırken okuduğum sayısız mesajların yazarlarını kendim arayıp bulamadığım cevapları onların bulup bulamadıkları hakkında bencilce ve acımasızca yargılayarak okumanın hayalini kurabiliyordum ancak işte.

Aniden gelen kusma hissiyle düşüncelerimden ayıldım. Ansızın gelen bu hissiyatın manasını anlamam acı bir şekilde uyandırmıştı beni. Bu benim bağımlı olduğumun işaretiydi, yoksunluk çekiyordum. Almayalı bir gün olmuştu sanırım. Bilmediğim ya da tahmin edemeyeceğim bir şey değildi fakat bunu fark etmek insanın kopan fırtınalarını daha da yıkıcı hale getiriyordu. O kadar umut aradıktan sonra elbet elinde değerlendirebileceğin birkaç seçenek oluyordu ama gerçekten becerebilecek olmak ikileme düşürüyordu. Denemek mi önemliydi başarmak mı? Hayat gerçekten tüm çabalara değer miydi? Hiçbir seçim ya da cevap arama süreci basit değildi.

Ancak neden şimdi basit olabilmesini umuyordum ki? Olası sonuçları değerlendirmek, yeni başlangıçlara niyetlenmek ya da sonunu hazırlamak.

Gökyüzüne baktım. Sanki o da bana bakıyormuş, gözlerimiz birbirine değmiş gibi acıdı. Siyah noktalar ziyarete geldi gözlerime. Kurtulmanın imkânsız olamayacağı gibi yardım almak da kolay değildi fakat imkânı vardı işte. Sence ne yapmalıyım diye bir soru yönelttim havaya. Sanki beni herkesten daha iyi anlayabilecek, benim için en iyi kararı verebilecekmiş gibi gelmişti. Ciddi ciddi cevap beklediğimi fark ettiğimde delirdim herhalde diye düşündüm. Kafamı bankın üst kısmına dayamışken yanıma küçük bir çocuk yaklaştı. Midem bulanırken günümün ikinci dürtülmesini çok hoş karşıladığımı söyleyememem. Fakat karşımda bu kadar küçük bir çocuk da beklemiyordum. Fazla sert bakmış olmalıyım ki ürkek bakan gözleriyle de olsa sırf elindekilerini satabilme umuduyla “Mendil alır mısın?” diyen çocukla göz göze geldim. Geleceği hakkında daha fikir sahibi bile olamayacak küçücük bir çocukla. Çoğu sokakta görebileceğiniz, bu yaşta arkadaşlarıyla saçma sapan oyunlar oynayacak, internete bağımlı olan küçük çocuklardan biri olmaya aday olması gereken bu çocuk, mendil satma zorunluluğunun getirdiği belki mendillerimden alır umuduyla korkarak şu soruyu sorduğu kaçıncı kişiydim acaba?

Gözümü havadan aşağıya doğru indirdiğimde fark ettiğim topluluk, diğer insanlar. Hangi amaç için çalışıyor dükkanlardaki amcalar, teyzeler? Tamam, çalışmanın ve genellikle her şeyin odağı para. Peki ya şu bilmem kimsenin çamaşırını silkeleyip asan, ailede büyük ihtimalle hep alttan alan teyzenin amacı ne? Bazıları evdeki ortam bozulmasın umutlarıyla çoğu haklarından fedakârlık ediyorlar. Bazıları da para kazanabilme amaçlı olsa da bir umutla açıyorlar günlerini. Kazandıkları para bireysel değildir belki onlar için. Belki bir çocuk, bir kardeş, kendilerine muhtaç anne babaları vardır evde onların gelmesini bekleyen. Roller kısmen hep aynı mıdır da insanın doğduğu şartlara göre toplumda kimin hangi role büründüğü değişir? Umudu nasıl elde edebildi bu insanlar? Bizim göremediğimiz, katılabileceklerin ve dışlanacakların doğmadan seçilmiş olduğu bir dünya döngüsünün içinde kaybolup gidiyor muyuz? O zaman karşımdaki küçücük çocuk bile kısmen ve habersizce katılmış bu dünyaya ait umut, fedakârlık ve para döngüsüne. Peki ben, bu bahsettiğim döngünün neresindeydim? Döngünün içerisindekilerin monoton hayatlarına, umutlarına gıpta etmek zorunda bırakılmış döngü dışındakilerden miydim ben? Yaşama tutunabilmem için ne umut ne fedakârlık ne de para yeterli nedenler değildi. Beni yaşama bağlayabilecek ve bundan kurtulmama öncülük edecek neyim vardı? Bazı insanlar başkalarından göremedikleri için nedenlerini bile kendileri bulmak zorundadırlar. Ben döngü dışında kalmış olarak bir şanssız olabilirim. Buna karşı çıksam nereye kadar. Cevap bulamamamın nedeni belki de soruyu yanlış sormamdır. Beni vazgeçirebilecek neyim yok? Daha kurtulmayı doğru şekilde denememişimdir belki de. Tamam, yorgun hissediyorum ama daha bugün o küçücük şey için heyecan hissedebileceğimi söylemedim mi? Onu kullanmadan sırf onun için olsa bile duygu hissedebilir miydim? Evet, hissedebileceğimi biliyordum. Daha olmamış olayların olabilecek en kötü sonuçlarını düşünmek evet, bizi çoğu olası sona hazırlayabilir. Ancak bu her zaman en kötüsüyle karşılaşacağımız manasına gelmiyor. Başaramayanlardan bahsetmiştim ama başaranlar nasıl başarmıştı o zaman? Onlardan birisi neden olamazdım ki? Koyulmuş bir kural mıydı bu? Şanssız olabilirim ama hiç güldüğüm olmamış mıydı sanki? Ya da ne zamandır geleceği görüyordum da gelecekle alakalı bu kadar emin konuşabiliyordum?

Ben ölürsem ölmüş olacağım. Bir daha geri dönme şansım olmayacak. Ancak yaşarsam hayatımın birazcık olsun olumlu gitme ihtimali yok mu? Ölünce elde edebileceğim artılardan daha mı az yoksa daha mı çok? Elbet bir gün öleceğim. Madem zaten elbet bir gün öleceğim, neden kötülükler yaşansa bile sonunda iyiyi yaşadığımı bir kere bile göremeden öleyim? Deneyip görmeye ve yaşamaya değer belki.

Bir paket peçete alıyorum kendime. Hizmet edilme amacına ihtiyaç duyduğumdan, sadece çocuk için olup fedakârlık yaptığımdan ya da etrafımdaki insanların etrafında dört döndüğü araç için değil. Döngünün dışında kalmış birisi olarak başka birinin umudundan faydalanabilmek için alıyorum bu paketi. Sigara paketi gibi sığ bir zarara, amaca hizmet etmeyecek benim paketim. Beni yeni bir kapıdan içeri sokacak olduğu doğru. Ama bu kapı bir umutsuz hastane kapısı değil de bağımlılığımı gidermemi sağlayacak terapilerime açılan bir kapı olacak. Bugün günlerden Salı. Fakat oldukça yeni bir Salı benim için. Uçurumun ucunda olduğumun hissiyatı veren bir Salı değil. Bugün de dalgalı fakat yine de bir umuda yelken açmak istediğim bir Salı. Hiçbir şeyin kolay olmasını beklemiyorum ancak en büyük adımı atabildiğim için kendimle gurur duyuyorum.

Başlangıç hikayem belki çoğu insanla aynı fakat sonum kurtulamayıp pes edenlerle farklı olsun istiyorum. Kendimden başkası için kurtulmayı istemiyorum. Benim başkası diyebileceğim biri belki yok, belki sizin var. Ama bilin ki kim giderse gitsin, sizin yanınızda siz varsınız. Yardım almaya karar verdiğinizde yanınızda birisi yoksa profesyonellerden başka birisine ihtiyacınız yok. Benim karşıma iyi birisi çıkacak kadar şanslı olamadım ben. Ama yine de kendimin yanında ben olacak kadar şanslıydım. Bu süreci ben kendimle atlatmaya yelken açtım. Eskiden bana bunu deseler o dalgalarla boğuşamayacağımı düşünürdüm ancak uzun zamandır temizim. Bu süreçte birisinin yardımına ihtiyacı olan o arkadaşımın desteği olmaya çalıştım. Ben iyileşmeye devam ederken onun da iyileşebileceğine kendisini ikna edemedim. Ama yine de ona ve gelecektekilere yardım etmeye çalışmak konusunda pes etmeyeceğim.

İnsanların hayatında dünyaya geldikleri imkanlar büyük rol oynar. Ancak bazı kötülüklerden kurtulmak da onların elinde olur. Kurtulmaya karar vermenin zor olduğu kadar olumlu sonuç doğurma ihtimalinin de yüksek olduğu bilinmeli. Şimdilerde bir kitap okuma kulübüne üyeyim. Hiçbir zaman dikkatimi vermediğim konulara aslında oldukça ilgimin olduğunu fark ettirdiler bana. Ve bu süreç bana hayatın mükemmel değil ancak yaşanmaya değebilir olduğunu, yaşadığın kötü şeylerin ardından her zaman toparlanamayabileceğini ve bunun tamamen normal olduğunu, asıl önemli olanın döngüde yerim olmayan birisi olarak kaderim buymuş deyip pes etmemek gerektiğini öğretti.

İyisiyle kötüsüyle yaşadığım bu birkaç ayda birçok farklı kişiyle tanışma fırsatım da oldu. Deneyimlerimce söyleyebilirim ki kaç yaşında olursan ol, kişiliğin, cinsiyetin, dinin, yönelimin, ırkın veya dilin fark etmeksizin bağımlılığını atlatmaya karar verdiğinde bunu başarabilirsin. Umarım sevgili dostum bir şeyin bağımlısı olduğun için değil de bağımlısı olmadığın için gururlanabilen bir insan olur ve hastaneden yakın bir zamanda çıkarsın. Umudunun olmadığını söylesen bile benim senin hakkında ve dünya hakkında olan umudum sen de kurtulanlardan olana kadar benimle olacak. Bunları kendime aktardığım gibi sana da aktarmak için elimden gelen her şeyi yapacağım. Sağlıcakla kal. Sevgiler.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Sude Üçüncü | İdeallere Aşkla Tutunmak

Harun Öz | Kaldırımlar Şiiri Seslendirme

Ebrar Sultan Özdoğan | YÜZ’LEŞ