Ebrar Sultan Özdoğan | YÜZ’LEŞ
Yalnızlığa yeniden şükrettiğim bir gün oluyordu. Şuramda -tam kalbimin ortasında- bir şey vardı, haykırmadan kapanmayacak bir yara. Nasıl acısı dinerdi bilmiyorum duracağa da benzemiyor zaten.
Zihnime
sokulan birtakım düşünceler zorluyordu aklımı. Neden herkes böyleydi? Nedendi
dinleyip sorgulamadan muhakeme çabası? Ya da böyle olmaya mı dayatılıyorduk?
Komplike hayatım refaha kavuştuğu zaman mı düzelecekti bu muamma?
Ruhuma
saplanan hafakan acıma daha da şiddet verdi. Aradan geçen zaman sakinleşip
düşünmeme müsaade etti. Çıkıp havayı solumak aban iyi gelecekti anlaşılan.
Serpilen rüzgar duyulmayan çığlıklarıma destek oldu. Oturup bir banka gözden
geçirdim buruk kalbimin yaşadıklarını. Duygularıma tarif olan atmosfer ışık
tuttu adeta en ince sızılarıma. Belki de bu ışığın soğrulması gerekiyordu
başkalarından soğumadan. Çevremde olup bitenlerden bi haber; boş gözlerle,
varlığının bir şey kazandırmadığı yokluğunun ise hiçbir şey kaybettirmeyeceği insanlara
bakıyordum.
Etrafımda
seyyar arabasıyla gezinip sattığı simitlerin sıcak olduğunu göstermeye çalışan
bir amcayı duydum. Yalnızca onu işitmemim sebebi aynı dertten muzdarip
olmamızdı sanırım. İkimizde insanlara sesimizi duyurmaya çalışıyorduk. Büyük
bir farkla: o bağırabiliyordu ben ise çamuru kir sanıp topraktan gelen
insanoğluna sesimi duyurmaya didiniyordum. Simitçi arabasının çevresindeki
ampuller ışık saçıyordu etrafa. Sonra yolumu aydınlatan ışığı gördüm. Birden
aklıma sen geldin afalladım belki de seni düşü
Yorumlar
Yorum Gönder