İnci Vildan Tuymaz | Mahşerden Aydınlığa

-Dinlemek için tıklayınız-

Bu yazı "18 Mart Çanakkale Zaferi ve Şehitler Günü Şiir ve Kompozisyon Yarışması"nda Bayrampaşa ilçe 1. si seçilmiştir. 16.03.2021

Yürüyorum kahrolarak şehit kokulu yollarında Çanakkale’nin. Hislerimde çiçekler açıyor soluk renklerde attığım her adımın başında. Kokusu kazınıyor Kudüs gibi kutsalın, zihnime acısı kurşunların, ellerime ise kanı yavrusunun Çanakkale’nin. Çıkamıyorum tahayyülünden ayaklarıma değen toprağın. Öyle bir toprak, her karışında şehadet öncesi gözyaşları… Her birine karışsın benim de gözyaşım. 

Soluyunca havasını anlamak gerek neden böylesine ağıt kokar Çanakkale. Rüzgarında feryatlar eser Gelibolu’nun. Seddülbahir’de hala son dualar duyulur. Anafartalar’da bastığın her adımda hissedersin ayaklarının altında neler bittiğini, tabanlarını yakmalı düşman ateşinin hatırası. Arıburnu’na saldıran Anzak gibi gözü kör eden bir acımasızlığa tutulmalı yüreğin. 

Sene 1915, nereden bilinebilirdi böylesine eşsiz bir savaşın hilâli beklediği? Yaşlı adam diyorlardı, oysa milyonlarca torunu vardı yurdun her karış toprağında bu ihtiyarın. Peki bu boğaz harbi de neydi? Var mıydı dünyada eşi? En kesif orduların nasıl da yükleniyordu dördü beşi. Hani ihtiyardı zavallı? Nedendi bu korku ve bu öfke? Tepeden yol bularak geçmek için Marmara’ya, kaç donanmayla sarılmışlardı ufacık bir karaya. Beyaz sakallarından çekmek istemişler canı yansın diye biçare ve beyaz saçlarını yolmak. Sonunda geldi düşman askeri. Ne beyaz sakal görüyordu ne beyaz saç. Her menzilde bir Osmanlı yürek burkan gençliğiyle dipdiri. Son gücü bu gençlerdi kanında delilik, son gücü bu imandı can vermeye can veren ve bir tekbir yüreğin tellerinden ‘‘Allah-u Ekber’’. 

Neye uğrayacağını tahmin etmesi zor değildi düşmanın, elinde neyi vardı ki Osmanlı’nın, neyi kalmıştı diyorlardı. Her yerinden dökülmüş altı yüz senelik mirası ecdadın. Peki ya bilselerdi nasıl da can atıyor Mehmetçik başı dik ölmeye. Bilmiyorlardı Anadolu’nun yetiştirdiği erin bir çırpıda yitemeyeceğini. Bilmiyorlardı bizim 8 Mart’ın Nusret’ini. Onun denizin altına sakladığı mayınlar gibi bekliyordu Mehmetçik, emaneti bir şehadetle teslim etmek için. Herkes bilmeliydi ki o gün tüm kâinat bunu istedi ama yalnız Mehmetçiğe nasip oldu böylesi. 

‘‘Çanakkale elinde toplar kuruldu, vay bizim uşaklar orada vuruldu.’’ der Çanakkale türküsünde. Yalnız İngiliz gemilerinden almış darbeyi 3344 top mermisiyle. Önceleri denizinde yüzüp eğlenen çocukların başlarına şimdi cehennem yağıyordu. Kaynadı kum gibi, tufan gibi, Anadolu’nun saf çocuğu Çanakkale’de. Bir yandan Süveyş’i yıkıp geçen düşman ona koşuyor şehidin üstünden geçerek, öbür yandan İngiliz’in, Fransız’ın gemisi volta atıyor kan kusan boğazda. Ama Çanakkale’ye bakmalı yürek gözüyle, görmeli Mehmetçiği, nasıl bir abide gibi bakıyor vücudu düşmana, ruhunda mehter çalıyor. Hatta yeni sözler eklemiş üstüne bizim Mehter’in, bir yanda dilinde şu cümle: Çanakkale geçilmez. 

9 ay süren kanlı çarpışmadan sonra düşman da öğrenmişti Çanakkale’nin geçilmez olduğunu. Asırlardır dillerde gezen dua gibiydi şimdi Çanakkale. Balkanların duası, Endülüs’ün duası, Kudüs’ün, Mekke’nin, Medine’nin duası… Ve Mehmet Akif’in kaleminden dile dökülür şu iki mısra: Ne büyüksün ki kanın kurtarıyor Tevhîd'i /Bedr'in arslanları ancak, bu kadar şanlı idi. Kanıyla Tevhid’i kurtaran şehid oğlu şehid almış olmalıydı duasını alem-i İslam’ın. Dünya’nın dört bir yanı gök kubbeye bakarak Çanakkale demişti belki de. Bu güç Mehmetçiği düşmana tufan etmişti. Tarihte hiçbir zaman görülmeyeninden bir savaştı bu. Öyle ki kurşunlar haya etmiş Mehmed’in vücuduna değmeye ve 3344 top mermisinin ardından yalnızca 24 şehit verilmişti. 

14 yaşındaki körpe yavrunun elindeki fotoğraf demekti Çanakkale Harbi. Oğluyla aynı cepheden birlikte şahadete koşan babanın fedasıydı vatan toprağına. Çanakkale Savaşı mısra mısra yazılmış şiirler, satır satır ıslanmış mektuplardı gözyaşıyla. Ecdadın emanetini koruyanların damla damla kanıydı. Evde bekleyen çocuğuydu askerin, başının dikliğiydi oğlu şehit olmuş annenin. Yaşlı adam dedikleri Osmanlı’nın genç, dipdiri ruhuydu Çanakkale. 

18 Mart 1915, ne çok hikâye birikmiş kalanların zihninde. Kimisi türküler söyler durur, kimisi şiirler yazar kalemsiz kağıtsız. Yeniden dalgalanıyor hilal ve yıldız aynı kırmızının üstünde. Belli bir aşinalık var esen rüzgârda, 29 Mayıs’ı hatırlatıyor. Bil ki Çanakkale; sen Mehmet Akif’in kalemisin, öylesine keskin, öylesine hüzünlü. Kalemi yoksa tırnağısın sen Çanakkale, kanı mürekkep olmuş tırnağısın sen Akif’in. Sen Asım’ın neslisin Çanakkale. Sen şehit oğlu şehitsin, isteme kimseden makber, sana âgûşunu açmış bekliyor Peygamber.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Sude Üçüncü | İdeallere Aşkla Tutunmak

Harun Öz | Kaldırımlar Şiiri Seslendirme

Ebrar Sultan Özdoğan | YÜZ’LEŞ